Projemizin Gerekçesi
Kuş Evi (Kuguş Egevigi)Projesinin belli başlı gerekçeleri şunlardır. Bu projenin en önemli gerekçesi kanuni gerekçelerdir. İnsan ve çevre ilişkilerine, insan faaliyetlerinin çevre üzerindeki olumsuz etkilerine, devletlerin ekonomik gelişme sorunlarına, çevrenin korunması konusunda uluslararası işbirliğinin önemine değinilmiş ve insanların sağlıklı ve temiz bir çevrede yaşama hakkı kabul edilmiştir. Bu bağlamda biz bu proje için en önemli gerekçe olarak kanunlarımızı göstermekteyiz. 2006 yılında yürürlüğe giren Çevre Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un getirdiği önemli bir değişiklik, “bütün vatandaşların ortak varlığı” olarak belirlenen çevrenin, “bütün canlıların ortak varlığı” olarak tekrar tanımlanmasıdır. Diğer bir önemli değişiklik ise, Kanun’da yer alan tanımların oldukça çeşitli hale getirilmesidir. Yeni tanımlar arasında “sürdürülebilir çevre” ve “sürdürülebilir kalkınma” da yer almaktadır. Yeni düzenlemede getirilen bir başka konu ise, çevrenin korunması konusunda idare, meslek odaları, birlikler ve sivil toplum kuruluşları başta olmak üzere herkesin görevli kılınmasıdır. Ayrıca, çevre politikalarının oluşumunda katılım hakkının esas olduğu vurgulanmaktadır. Yapılan bu değişiklikler bizim proje gerekçelerimizin temelini oluşturmaktadır.
2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu göre bir plan türü belirlenmiştir. Bu plan türü, “Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu uyarınca belirlenen sit alanlarında, ... kültür ve tabiat varlıklarının sürdürülebilirlik ilkesi doğrultusunda korunması amacıyla ... ; koruma alanı içinde yaşayan hane halkları ve faaliyet gösteren iş yerlerinin sosyal ve ekonomik yapılarını iyileştiren ... stratejileri, koruma esasları ve kullanma şartları ile yapılaşma sınırlamalarını, sağlıklaştırma, yenileme alan ve projelerini, uygulama etap ve programlarını, açık alan sistemini, yaya dolaşımı ve taşıt ulaşımını, altyapı tesislerinin tasarım esasları, yoğunluklar ve parsel tasarımlarını, yerel sahiplilik, uygulamanın finansmanı ilkeleri uyarınca katılımcı alan yönetimi modellerini de içerecek şekilde hazırlanan” plandır. Bu bağlamda tarihi ve kültürel değerlerimiz olan kuş evleri(saraylarına) gereken ilgiyi çekmek ve bu kanun çerçevesinde bir bilinç oluşturmak gerekçelerimiz arasındadır.
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’na göre, koruma bölge kurullarınca alınan kararlara aykırı olarak, korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarında, her çeşit inşai ve fiziki müdahalede bulunmak, bunları yeniden kullanıma açmak veya kullanımlarını değiştirmek yasaktır. Bu kurala aykırı davrananlar için değişen miktarlarda para ve hapis cezalarının neler olduğu Kanun’da belirtilmektedir. 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu 2004 yılında yenilenmiştir. 765 Sayılı eski Ceza Kanunu çevre korumaya ilişkin herhangi bir yaptırım içermezken, yeni kanunda bu konuyu açıkça vurgulayan bölümler yer almaktadır. Kanun’un 1. Maddesi’nde amaç, “kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını korumak, suç işlenmesini önlemek” olarak tanımlanmaktadır. Bu madde eski Ceza Kanunu’nda bulunmamaktadır. Bu kanun maddesini bilinir kılma ve çevre eğitimimizde bunu vurgulamak proje gerekçelerinden bir başkasıdır.
Çevre Kanununun 9. Maddesi ile ülke ve dünya ölçeğinde ekolojik önemi olan, çevre kirlenmeleri ve bozulmalarına duyarlı toprak ve su alanları, biyolojik çeşitliliğin, doğal kaynakların ve bunlarla ilgili kültürel kaynakların gelecek kuşaklara ulaşmasını emniyet altına almak üzere Özel Çevre Koruma Bölgelerinin ilan edilmesi hükme bağlanmıştır. Özel Çevre Koruma Bölgelerinin çevresel değerlerinin korunması, mevcut çevresel sorunları ile ilişkilendirilmesi ve sahip oldukları biyolojik ve ekolojik kaynakların yanı sıra tarihi ve kültürel değerlerinin de korunması ve geliştirilmesi amacıyla 1989 yılında 383 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile Özel Çevre Koruma Kurumu kurulmuştur. Bugüne kadar ülkemizde tescil edilmiş “Özel Çevre Koruma Bölgesi” bulunmaktadır. Bu alanlar, başta deniz kaplumbağalarının yumurtlama alanları ve Akdeniz foklarının yerleşim bölgeleri olmalarından dolayı biyolojik çeşitliliğin korunması ve sürdürülebilir kullanımı açısından büyük önem taşımaktadır (ÇOB, 2008). Kuş evlerini (saraylarını) “Özel Çevre Koruma Bölgesi” haline getirme girişimi projemizin gerekçeleri arasındadır.
1987 yılında hazırlanan ünlü “Ortak Geleceğimiz” başlıklı raporda ortak bir tavır, her düzeyde yeni davranış normları ve bunların herkesin çıkarına yönelik olması önerilmektedir. Genel tutumda, sosyal değerlerde ve beklentilerde önerilen bu değişikliklerin başarılması için, çok geniş eğitim kampanyaları, münazaralar ve halk katılımının sağlanmasına bağlıdır. Bu amaç için, vatandaş grupları, gönüllü kuruluşlar ve bilimsel çevrelerden destek beklendiği de raporda vurgulanan konular arasındadır. Bizler de Maltepe Anadolu Lisesi olarak bu rapordaki ortak tavrı oluşturarak projemize bu rapordaki ortak tavrı gerekçelerimizden biri olarak gösterdik.
Dünyamızda tahrip olan çevre dengesi ile birlikte, içinde barındırdığı değerler de yok olmaktadır. Bir canlının doğal olarak yaşayıp çoğaldığı, neslini devam ettirdiği yer, o türün habitatıdır. Günümüzde bu alanların bozulması ile içindeki canlı türlerinin nesli de tükenmektedir. Dünyadaki bütün türlerin bir kısmı önümüzdeki 30 yıl içinde yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bunun en önemli nedenlerinden birisi de pek çok türün habitatının tahrip edilmesinden kaynaklanmaktadır. Biyolojik varlıklar, içinde yaşadıkları ekolojik çevreden soyutlanamazlar. Dolayısıyla tür ve çeşitlerin korunması sorunu aslında doğal alanların korunması sorunudur. Biyolojik çeşitliliğin azalması bu projemizin gerekçeleri arasındadır. Kuş göç yolunda bulunan İstanbul ilinde özellikle okulumuzdan başlayarak tüm okullarda bu çevre bilincine vurgu yapmak isteyen bu projemizin gerekçeleri arasındadır. Biyolojik çeşitliğin hızla azalması ve Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi ve Gündem 21 gibi uluslararası anlaşmaların imzalanması, dünya biyolojik çeşitliğinin araştırılması ve izlenmesinin önünü açmıştır. İzleme zaman ve mekana göre tekrarlanan envanter çalışmaları ve onların ölçümlerini içermektedir. Envanter ve izleme çalışmalarından elde edilen veriler yönetim ve politika hedeflerinin karşılanmasında anahtar rol üstlenmektedirler. Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Sözleşmesinin 7.nci maddesi imzalayan tarafların “biyolojik çeşitliğin bileşenlerinin iyi tanımlanmasını, koruma ve sürdürülebilir kullanımı ile farklı tekniklerde örnekleme ve izlenmesini” gerektirmektedir. Bununla beraber Biyoçeşitlilik Sözleşmesi imzalayan tarafların biyolojik çeşitliğin bütün bileşenlerinin envanterinin çıkarılmasını değil, koruma ve sürdürülebilir kullanım için öncelikli bileşenlerin tanımlanmasını istemektedir.
UÇEP - Ulusal Çevre Stratejisi Eylem Planı çeşitli hedefler belirlenmiştir. Bu belirlenen hedeflerden aşağıdakileri bizim projemizin gerekçeleri arasındadır.
Çevre bilinç ve duyarlılığının geliştirilmesi;
Çevre yönetiminin iyileştirilmesi;
Sürdürülebilir nitelikte bir ekonomik, toplumsal ve kültürel gelişme sağlanması
Ayrıca, Türkiye'de Biyolojik Çeşitlilik Stratejisi’nin uygulanması kapsamında belirlenen öncelikli eylemler ise şöyle belirlenmiştir:
Biyolojik çeşitliliğin korunmasına yönelik hukuksal ve kurumsal düzenlemeler yapılması.
Endemik ve tehlike altındaki flora ve fauna türleri ile bunların yaşama ortamlarının korumasına yönelik yönetim planları hazırlanması.
Doğal kaynakların korunması ve sürdürülebilir kullanımı için toplumun her seviyesinde doğa koruma kavramları ve prensipleri ile ilgili eğitim sağlanması.
Tüm korunan alan kullanıcıları ile işbirliği yapılarak halkın çevre korumaya ilişkin bilincinin arttırılması.
Bu eylemlerin görünür kılınması ve etkin olarak eyleme dönüşmesi için hazırlanan ve oluşturulan projemiz yukarıdaki öncelikli eylemleri proje gerekçeleri olarak belirlemiştir.
Türkiye Avrupa ve Orta Doğunun en zengin biyolojik çeşitliliğe sahip ülkesi olup, Avrupa kıtasında biyolojik çeşitlilik açısından dokuzuncu sıradadır. Ülkenin 7 coğrafi bölgesinin hern biri ayrı iklim, flora ve fauna özellikleri gösterir ve dünyanın en önemli üç ekolojik bölgesine sahiptir (Yaşlı kolşik ormanlarıyla Kuzey-doğu Anadolu kolşik florası/ormanlar; Orta Anadolu’nun step tipi otlakları; ve dünyanın varolan en geniş yayılımlı Selvi (Cupressus sempervirens) ve Sedir (Cedrus libani) ormanlarını ile maki vejetasyonu, önemli kıyı habitatlarıyla Akdeniz bölgesi).Türkiye 120 memeli, 400’ü aşkın kuş türü, 130 kadar sürüngen, 400’e varan balık türü ile biyolojik çeşitlilikte tür çeşitliliği açısından çok zengindir. Kuş göç yolları üzerinde bulunması sebebiyle, Türkiye pek çok kuş türü için anahtar ülke konumundadır. Ülkemizde yaklaşık 454 kuş türü olduğu bilinmektedir. Bunlardan bir kısmı global olarak tehdit altında olan türlerdir. Bu zenginliğe dikkati çekmek proje gerekçemizdir.
Rio Zirvesi’ne katılan ve Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 156 devlet, Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesini imzalayarak kendi sınırları içerisindeki bitkilerin, hayvanların ve mikrobiyolojik yaşamın çeşitliliğinin tam olarak korunması sorumluluğunu üstleneceklerine, ayrıca biyolojik kaynakları sürdürülebilir kullanacaklarına ve biyolojik çeşitlilikten sağlanan faydaları eşit olarak paylaşmanın yollarını arayacaklarına dair taahhütlerde bulunmuşlardır. Sözleşme, gelecek nesillerin doğal kaynaklara olan gereksinmelerinden ödün vermeden, bugünün ihtiyaçlarını karşılayabilme anlamına gelen istikrarlı ve sürdürülebilir gelişme kavramı üzerine kurulmuştur. Bu sözleşmede taahhütlerde projemizin gerekçeleridir.
Müfredatımız doğayla ve çevreyle ilgili -özellikle çevreyle- konuları öğretim programının içerisine dağıtarak yerleştirmeyi uygun gördü. Müfredat hazırlama komisyonunda birçok STK, üniversite ve uzmanlarla görüşme yapıldı ve taslak müfredat görüşlerine sunuldu. Onlardan gelen öneriler doğrultusunda müfredat yerleştirildi. Önceki müfredatın içinde daha çok çevre ağırlıklı çevre bilincinin yerleştirilmesi amaçlanırken yeni müfredatta ÇOB Biyolojik Çeşitlilik Bilinçlendirme Stratejisi kapsamında, STK’larla yapılan çalışmalar doğrultusunda biyolojik çeşitlilik ve doğa konuları daha fazla yer aldı. Öğrenci merkezli ve çeşitli farklı yöntemler önerilerde yer aldı. Bizim istediğimiz ayrı bir ders olarak değil, disiplinler içerisinde yer almasıydı. Bu da tam olarak kabul edildi. Yaklaşık yüz yirmi okulda bu yeni müfredat test edildi ve onaylandı. Konulara çok güzel yerleştirilmiş, çok iyi düşünülmüş. Ancak öğretmenlerimizin bu programın uygulanmasında daha fazla desteğe ihtiyacı var. Bu programın uygulanması ve görünür kılınarak eğitimde iyi bir örnek olma düşüncesi bu projenin gerekçeleri arasındadır.
2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu göre bir plan türü belirlenmiştir. Bu plan türü, “Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu uyarınca belirlenen sit alanlarında, ... kültür ve tabiat varlıklarının sürdürülebilirlik ilkesi doğrultusunda korunması amacıyla ... ; koruma alanı içinde yaşayan hane halkları ve faaliyet gösteren iş yerlerinin sosyal ve ekonomik yapılarını iyileştiren ... stratejileri, koruma esasları ve kullanma şartları ile yapılaşma sınırlamalarını, sağlıklaştırma, yenileme alan ve projelerini, uygulama etap ve programlarını, açık alan sistemini, yaya dolaşımı ve taşıt ulaşımını, altyapı tesislerinin tasarım esasları, yoğunluklar ve parsel tasarımlarını, yerel sahiplilik, uygulamanın finansmanı ilkeleri uyarınca katılımcı alan yönetimi modellerini de içerecek şekilde hazırlanan” plandır. Bu bağlamda tarihi ve kültürel değerlerimiz olan kuş evleri(saraylarına) gereken ilgiyi çekmek ve bu kanun çerçevesinde bir bilinç oluşturmak gerekçelerimiz arasındadır.
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’na göre, koruma bölge kurullarınca alınan kararlara aykırı olarak, korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarında, her çeşit inşai ve fiziki müdahalede bulunmak, bunları yeniden kullanıma açmak veya kullanımlarını değiştirmek yasaktır. Bu kurala aykırı davrananlar için değişen miktarlarda para ve hapis cezalarının neler olduğu Kanun’da belirtilmektedir. 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu 2004 yılında yenilenmiştir. 765 Sayılı eski Ceza Kanunu çevre korumaya ilişkin herhangi bir yaptırım içermezken, yeni kanunda bu konuyu açıkça vurgulayan bölümler yer almaktadır. Kanun’un 1. Maddesi’nde amaç, “kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını korumak, suç işlenmesini önlemek” olarak tanımlanmaktadır. Bu madde eski Ceza Kanunu’nda bulunmamaktadır. Bu kanun maddesini bilinir kılma ve çevre eğitimimizde bunu vurgulamak proje gerekçelerinden bir başkasıdır.
Çevre Kanununun 9. Maddesi ile ülke ve dünya ölçeğinde ekolojik önemi olan, çevre kirlenmeleri ve bozulmalarına duyarlı toprak ve su alanları, biyolojik çeşitliliğin, doğal kaynakların ve bunlarla ilgili kültürel kaynakların gelecek kuşaklara ulaşmasını emniyet altına almak üzere Özel Çevre Koruma Bölgelerinin ilan edilmesi hükme bağlanmıştır. Özel Çevre Koruma Bölgelerinin çevresel değerlerinin korunması, mevcut çevresel sorunları ile ilişkilendirilmesi ve sahip oldukları biyolojik ve ekolojik kaynakların yanı sıra tarihi ve kültürel değerlerinin de korunması ve geliştirilmesi amacıyla 1989 yılında 383 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile Özel Çevre Koruma Kurumu kurulmuştur. Bugüne kadar ülkemizde tescil edilmiş “Özel Çevre Koruma Bölgesi” bulunmaktadır. Bu alanlar, başta deniz kaplumbağalarının yumurtlama alanları ve Akdeniz foklarının yerleşim bölgeleri olmalarından dolayı biyolojik çeşitliliğin korunması ve sürdürülebilir kullanımı açısından büyük önem taşımaktadır (ÇOB, 2008). Kuş evlerini (saraylarını) “Özel Çevre Koruma Bölgesi” haline getirme girişimi projemizin gerekçeleri arasındadır.
1987 yılında hazırlanan ünlü “Ortak Geleceğimiz” başlıklı raporda ortak bir tavır, her düzeyde yeni davranış normları ve bunların herkesin çıkarına yönelik olması önerilmektedir. Genel tutumda, sosyal değerlerde ve beklentilerde önerilen bu değişikliklerin başarılması için, çok geniş eğitim kampanyaları, münazaralar ve halk katılımının sağlanmasına bağlıdır. Bu amaç için, vatandaş grupları, gönüllü kuruluşlar ve bilimsel çevrelerden destek beklendiği de raporda vurgulanan konular arasındadır. Bizler de Maltepe Anadolu Lisesi olarak bu rapordaki ortak tavrı oluşturarak projemize bu rapordaki ortak tavrı gerekçelerimizden biri olarak gösterdik.
Dünyamızda tahrip olan çevre dengesi ile birlikte, içinde barındırdığı değerler de yok olmaktadır. Bir canlının doğal olarak yaşayıp çoğaldığı, neslini devam ettirdiği yer, o türün habitatıdır. Günümüzde bu alanların bozulması ile içindeki canlı türlerinin nesli de tükenmektedir. Dünyadaki bütün türlerin bir kısmı önümüzdeki 30 yıl içinde yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bunun en önemli nedenlerinden birisi de pek çok türün habitatının tahrip edilmesinden kaynaklanmaktadır. Biyolojik varlıklar, içinde yaşadıkları ekolojik çevreden soyutlanamazlar. Dolayısıyla tür ve çeşitlerin korunması sorunu aslında doğal alanların korunması sorunudur. Biyolojik çeşitliliğin azalması bu projemizin gerekçeleri arasındadır. Kuş göç yolunda bulunan İstanbul ilinde özellikle okulumuzdan başlayarak tüm okullarda bu çevre bilincine vurgu yapmak isteyen bu projemizin gerekçeleri arasındadır. Biyolojik çeşitliğin hızla azalması ve Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi ve Gündem 21 gibi uluslararası anlaşmaların imzalanması, dünya biyolojik çeşitliğinin araştırılması ve izlenmesinin önünü açmıştır. İzleme zaman ve mekana göre tekrarlanan envanter çalışmaları ve onların ölçümlerini içermektedir. Envanter ve izleme çalışmalarından elde edilen veriler yönetim ve politika hedeflerinin karşılanmasında anahtar rol üstlenmektedirler. Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Sözleşmesinin 7.nci maddesi imzalayan tarafların “biyolojik çeşitliğin bileşenlerinin iyi tanımlanmasını, koruma ve sürdürülebilir kullanımı ile farklı tekniklerde örnekleme ve izlenmesini” gerektirmektedir. Bununla beraber Biyoçeşitlilik Sözleşmesi imzalayan tarafların biyolojik çeşitliğin bütün bileşenlerinin envanterinin çıkarılmasını değil, koruma ve sürdürülebilir kullanım için öncelikli bileşenlerin tanımlanmasını istemektedir.
UÇEP - Ulusal Çevre Stratejisi Eylem Planı çeşitli hedefler belirlenmiştir. Bu belirlenen hedeflerden aşağıdakileri bizim projemizin gerekçeleri arasındadır.
Çevre bilinç ve duyarlılığının geliştirilmesi;
Çevre yönetiminin iyileştirilmesi;
Sürdürülebilir nitelikte bir ekonomik, toplumsal ve kültürel gelişme sağlanması
Ayrıca, Türkiye'de Biyolojik Çeşitlilik Stratejisi’nin uygulanması kapsamında belirlenen öncelikli eylemler ise şöyle belirlenmiştir:
Biyolojik çeşitliliğin korunmasına yönelik hukuksal ve kurumsal düzenlemeler yapılması.
Endemik ve tehlike altındaki flora ve fauna türleri ile bunların yaşama ortamlarının korumasına yönelik yönetim planları hazırlanması.
Doğal kaynakların korunması ve sürdürülebilir kullanımı için toplumun her seviyesinde doğa koruma kavramları ve prensipleri ile ilgili eğitim sağlanması.
Tüm korunan alan kullanıcıları ile işbirliği yapılarak halkın çevre korumaya ilişkin bilincinin arttırılması.
Bu eylemlerin görünür kılınması ve etkin olarak eyleme dönüşmesi için hazırlanan ve oluşturulan projemiz yukarıdaki öncelikli eylemleri proje gerekçeleri olarak belirlemiştir.
Türkiye Avrupa ve Orta Doğunun en zengin biyolojik çeşitliliğe sahip ülkesi olup, Avrupa kıtasında biyolojik çeşitlilik açısından dokuzuncu sıradadır. Ülkenin 7 coğrafi bölgesinin hern biri ayrı iklim, flora ve fauna özellikleri gösterir ve dünyanın en önemli üç ekolojik bölgesine sahiptir (Yaşlı kolşik ormanlarıyla Kuzey-doğu Anadolu kolşik florası/ormanlar; Orta Anadolu’nun step tipi otlakları; ve dünyanın varolan en geniş yayılımlı Selvi (Cupressus sempervirens) ve Sedir (Cedrus libani) ormanlarını ile maki vejetasyonu, önemli kıyı habitatlarıyla Akdeniz bölgesi).Türkiye 120 memeli, 400’ü aşkın kuş türü, 130 kadar sürüngen, 400’e varan balık türü ile biyolojik çeşitlilikte tür çeşitliliği açısından çok zengindir. Kuş göç yolları üzerinde bulunması sebebiyle, Türkiye pek çok kuş türü için anahtar ülke konumundadır. Ülkemizde yaklaşık 454 kuş türü olduğu bilinmektedir. Bunlardan bir kısmı global olarak tehdit altında olan türlerdir. Bu zenginliğe dikkati çekmek proje gerekçemizdir.
Rio Zirvesi’ne katılan ve Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 156 devlet, Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesini imzalayarak kendi sınırları içerisindeki bitkilerin, hayvanların ve mikrobiyolojik yaşamın çeşitliliğinin tam olarak korunması sorumluluğunu üstleneceklerine, ayrıca biyolojik kaynakları sürdürülebilir kullanacaklarına ve biyolojik çeşitlilikten sağlanan faydaları eşit olarak paylaşmanın yollarını arayacaklarına dair taahhütlerde bulunmuşlardır. Sözleşme, gelecek nesillerin doğal kaynaklara olan gereksinmelerinden ödün vermeden, bugünün ihtiyaçlarını karşılayabilme anlamına gelen istikrarlı ve sürdürülebilir gelişme kavramı üzerine kurulmuştur. Bu sözleşmede taahhütlerde projemizin gerekçeleridir.
Müfredatımız doğayla ve çevreyle ilgili -özellikle çevreyle- konuları öğretim programının içerisine dağıtarak yerleştirmeyi uygun gördü. Müfredat hazırlama komisyonunda birçok STK, üniversite ve uzmanlarla görüşme yapıldı ve taslak müfredat görüşlerine sunuldu. Onlardan gelen öneriler doğrultusunda müfredat yerleştirildi. Önceki müfredatın içinde daha çok çevre ağırlıklı çevre bilincinin yerleştirilmesi amaçlanırken yeni müfredatta ÇOB Biyolojik Çeşitlilik Bilinçlendirme Stratejisi kapsamında, STK’larla yapılan çalışmalar doğrultusunda biyolojik çeşitlilik ve doğa konuları daha fazla yer aldı. Öğrenci merkezli ve çeşitli farklı yöntemler önerilerde yer aldı. Bizim istediğimiz ayrı bir ders olarak değil, disiplinler içerisinde yer almasıydı. Bu da tam olarak kabul edildi. Yaklaşık yüz yirmi okulda bu yeni müfredat test edildi ve onaylandı. Konulara çok güzel yerleştirilmiş, çok iyi düşünülmüş. Ancak öğretmenlerimizin bu programın uygulanmasında daha fazla desteğe ihtiyacı var. Bu programın uygulanması ve görünür kılınarak eğitimde iyi bir örnek olma düşüncesi bu projenin gerekçeleri arasındadır.